22 Nisan 2013 Pazartesi

Denizin şarkısı


Bu pazar büyükçekmece halk plajına denizi seyretmeye gittim. Hem biraz tefekkür ettim, hem de pipomun dumanını savurdum.

Denizin konseri vardı onu dinledim. Biraz da kaydettim. Sizinle de paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

Dinlemek için tıklayın.

16 Nisan 2013 Salı

Yazı yazmak

Yazı yazmak, dizlerimin üstünde.
Yazı yazmak, en uygun olmayan yerde.
Yazı yazmak, hayalimin ötesinde.
Yazı yazmak, karanlıktan aydınlığa.
Yazı yazmak, vaktim su gibi aktığında.
Yazı yazmak, her yanın ağrıdığında.
Yazı yazmak, sabah akşam her vakit.
Yazı yazmak, korktuğun anda.
Yazı yazmak, sevsen de sevmesen de.
Yazı yazmak, bilerek ve isteyerek.
Yazı yazmak, yok etmek savaşmak.
Yazı yazmak, günlük olağan.
Yazı yazmak, kanter içinde.
Yazı yazmak, şişmiş göz ve ellerle.
Yazı yazmak, dehşet içinde.
Yazı yazmak, çok mutluyken.
Yazı yazmak, kıskançlıktan dolayı.
Yazı yazmak, hiç bilmeden, anlamadan.
Yazı yazmak, bir hafta düşünülmüş.
Yazı yazmak, sonraki kelimeyi bilmeden.
Yazı yazmak, hayaller aleminden.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Zaman benden değerli mi?

Bir öğle sonrası:
-Yemeğini yedin mi, Ahmet?
-Evet yedim.
-Ooo! Çok hızlısın.
-Eee zaman değerli.
-Zaman değerli olmasın. Zaman senden değerli mi?
-Zaman değerli.

Evet zaman değerli. Ben de değerliyim. Çünkü hayatta geri getiremediğimiz iki şey vardır. Bunlardan birincisi zaman, ikincisi de candır. Yani en az zaman benim kadar değerlidir.

Bu yüzden zamanımı her saniyesine kadar değerli kullanmaya çalışıyorum. Bunun da tek bir yolu var. O da doğru planlama. Planlama dedi isek öyle harıl harıl çalışmak değil. Her şeye zaman ayırmak. Gezmeye, eğlenmeye, çalışmaya ve öğrenmeye.

Yaşam benim en büyük armağanım. Ölene kadar arkamda insanlığa ne bırakabildiysem ben oyum. O yüzden acelem var her işe. O yüzden çok dakik ve planlı olmaya çalışıyorum. Çünkü yerine koyamayacağım tek şey zaman ve hayatım.

Nazım Hikmet'in şu mısraları ile bu yazıya son veriyorum.

Yaşamaya dair.

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
                           bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
                           yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
                           beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
                                       insanlar için ölebileceksin,
                           hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
                           hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
                           hem de en güzel en gerçek şeyin
                                       yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
                           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
                           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
                                                      yaşamak yanı ağır bastığından.

Sevgi satın alınabilir mi?

https://pinarhanpolat.com/genel/sevgi-satin-alinir-mi Satın alınan şeyler kulağa ucuz ve bayağı geliyor. Sevgi satın alınırsa satın alınmı...